Üniversite Hayatına Adım Atarken
Genç arkadaşlarımızı 12 yıllık uzun bir eğitim süreci ve sonunda YKS gibi zor bir sınavı geçerek üniversiteye başlamaya hak kazandıkları için tebrik ederiz. Bu yıl sizinle beraber üç milyondan fazla kişi sınava girdi. Kendi gayretleriniz, ailenizin fedakârlığı ve çevrenizin de desteğiyle üniversite hayatına adım atmış oldunuz. Üç milyondan fazla kişinin yığıldığı bir kapıdan geçip karşı tarafa adım atmak önemli bir başarıdır.
Lise boyunca, bilhassa sonlara yaklaştıkça daha fazla, üniversiteye giriş sınavlarını, bunun üstesinden nasıl geleceğinizi, hayalinizdeki üniversiteleri ve bölümleri düşündünüz. Tabi etrafınızda, akrabalarınızdan, komşulardan, mahalledeki tanıdıklardan üniversiteye gidenleri gördünüz. Ben de bir gün bu noktaya gelecek miyim diye düşündünüz. Evet, artık siz de o noktaya geldiniz.
Tabi, geldiğiniz bu noktayı doğru tanımlamak önemli. 12 yıllık eğitim hayatının yoruculuğuna ve YKS sınavının zorluğuna odaklanan gençlerimiz üniversiteye girişi sanki bir koşudaki bitiş ipini göğüslemek olarak görebiliyor. Bu ipi göğüsledikten sonra artık tamamen rahatlayacağı, çoğunlukla gezip eğleneceği, ortam yapacağı, vize ve final haftaları yaklaştığında da az bir şey ders çalışacağı bir hayat periyotu olarak algılayabiliyor. Halbuki üniversiteye giriş bir bitişten ziyade uzun bir maraton olarak düşüneceğimiz hayatlarımızın önemli bir safhasını teşkil ediyor. Hani hayata atılmak diye bir tabir vardır ya, genellikle bu ifade üniversiteden mezun olduktan sonraki dönem için kullanılmaktadır. Dolayısıyla üniversite hayatı dediğimiz zaman dilimi gençlerimiz için, atılacakları hayata hazırlandıkları 4-5 yıllık çok kıymetli bir dönemi ifade ediyor.
Bu dönem ortaokuldan da liseden de farklı; çünkü…
- Öğrendiğiniz bilgiler meslekleriniz ile doğrudan bağlantılı. Hani lisede derdik ya “bu öğrendiğim ne işime yarayacak” diye, işte üniversitede öğrendikleriniz seçtiğiniz bölümle ve mesleğinizle daha alakalı olacak. Dolayısıyla sınav odaklı değil de “ben bu mesleği en iyi şekilde yapmak için bu bilgileri iyi öğreneyim” mantığı ile hareket etmeniz gereken bir dönem.
- Üniversiteye girerken hedefiniz sadece diploma almış olmak değil, aslında iyi bir iş sahibi olmak. Fakat sadece 2024 yılında bile sizin gibi 1 milyona yakın kişi üniversitelere yerleşti. Hangi bölümde olursanız olun sizin muadiliniz olan on binlerce öğrenci var. Bunlardan hangilerinin istediği nitelikte bir iş sahibi olacağını, hangilerinin de istediği işi yapamayacağını ya da işsiz kalacağını belirleyecek olan şey yine bu 4-5 yıllık üniversite hayatlarını nasıl değerlendirdikleriyle bağlantılı olacak.
- Ortaokulda, lisede anne-babanın yanında iken onların verdiği motivasyonla, bazen de sıkıştırma ile bazı şeyleri başaran ve bu noktalara gelen gençlerimiz, üniversite hayatında ailelerinden uzakta ve tamamen kendi iradeleri ile baş başa kalmaktalar. İradesi kuvvetli, öz disiplin sahibi bir genç olmak için mücadele etmek de mümkün yahut üniversite hayatını boşa harcayarak istediği hedeflerden kopmak da mümkün.
- Üniversite hayatının bir diğer önemli özelliği de gençlerimizin karakterlerinin, ahlaki özelliklerinin, insan ilişkilerindeki becerilerinin oturduğu dönem olmasıdır. Ailelerinin güzel ahlaklı, olgun yapılı, güler yüzlü, iyi bir insan olarak yetiştirmek istedikleri gençlerimizin bazısı bu özelliklerini pekiştirirken bazısı da arkadaş ortamlarında adeta savrulmakta ve bambaşka kişiler haline gelmekteler.
İnsanın en kıymetli sermayesi ömrüdür. Bu sermayenin de en verimli dönemi gençlik yıllarıdır. İslam alimlerinin “İnsanın her bir nefesi, kıymetli bir cevher gibidir ki, bunlardan bir hazine yapılabilir.” buyurduğunu kendimize hatırlatarak bu dönemi en güzel şekilde geçirmek, dünya ve ahiret başarılarını kazanacak şekilde tercihler yaparak üniversite yıllarımızı değerlendirmek bizi herkesten farklı ve önde kılacaktır.
Günümüz dünyasında gençlerimiz maalesef sürü psikolojisi içerisinde pek çok hatalı tercihlerin içine girebilmektedir. Çok kişiyle birlikte aynı tercihleri yapınca kendini rahat, emniyette hisseden gençlerimiz ne yazık ki bu tercihlerin kötü neticeleriyle yakın bir gelecekte karşılaşmaya başlıyorlar. En erken karşılaşılan sonuçlardan biri üniversite hayatı bittiğinde hayata atılmaya hazır olamamaktan kaynaklanan boşluk ve çaresizlik durumu oluyor.
Yaptığımız her bir tercihi toprağa ekilen bir tohuma benzetebiliriz. Ekilen bu tohumlar, doğru tercihler ise güller halinde açılıp sonraki hayatta mutluluğa vesile olabileceği gibi hatalı tercihlerin neticesi olan tohumlar ise dikenler, ayrık otları, kaktüsler şeklinde bir manzarayla karşılaşılmasına ve dünya hayatında büyük bir mutsuzluk ve derin bir bunalım içine girilmesine neden olabilmektedir. Dolayısıyla hayattaki tercihler çok mühim.
Aslında hayatımız tam bir, “Kendin pişir kendin ye” dir. Neyi pişirirsek onu yeriz. Atalarımızın dediği gibi ne ekersek onu biçeriz. Bilerek de bilmeyerek de olsa gül eken gül; diken eken diken biçer.
İşte bu nedenle üniversite hayatımızda hem dünyanız hem ebedi hayatımız için lazım olacak bilgilerle donanarak hayata hazır olarak atılmamız çok kıymetli. Hayat okulunda lazım olan bilgiler genelde okul hayatında öğretilmediği için bunları edinerek hayata atılanlar akranlarından çok önde olacaktır.
Hayat bilgisine sahip olmak, kendini tanımak, çevreyi anlamak, eksik yönlerini fark edip tamamlamak, ailemizin değerini anlayıp aile büyüklerimizin sevgisini daha çok kazanmak, toplumumuzu iyi tanıyıp memleketimize çok hizmetler yapmak ve böylelikle bir hayat gayesine sahip olup pek çok akranları gibi savrulup gitmemek çok büyük kazanç olacaktır.
Hayat tesadüflerle yaşanamayacak kadar değerlidir ve profesyonellik ister. Doğru bilgi, iyi rehberlik, destekleyici bir sosyal çevre ile en güzel tohumları ekip en iyi sonuçlarla karşılaşacağınıza ve böylelikle memleketimizi gül bahçelerine çevirecek gençlerin yetişeceğine inanıyoruz.