Doğru İtikat Sahibi Olmak
Kaynaklar: Tam İlmihal Seadet-i Ebediyye, Mektubat-ı şerif, Faideli Bilgiler, Kıyamet ve Ahiret, Namaz kitabı, İslam alimleri ansiklopedisi, dinimizislam.com sitesi
[Tam ilmihal sahife 102-103] Allahü teâlânın bildirdiği her din, iki kısımdır: İtikat ve amel. Yani iman ve ahkam. Bunlardan itikad, her dinde aynıdır. İtikad, dinin aslı ve temelidir. Din ağacının gövdesidir. Amel ise, ağacın dalları, yaprakları gibidir. [Eski dinlerde bildirilmiş olan itikatlar zamanla bozulmuştur. Şimdi doğru itikad, yalnız İslam dininin bildirdiği itikattır. Bu doğru] İtikadı olmıyan, Cehennemden kurtulamaz. Kıyamette azaptan kurtulmasına imkân yoktur.
[dinimizislam.com] Peygamber efendimiz, bir gün kumun üzerine kalın bir çizgi çizer. İki tarafından da balık kılçığı gibi yollar ayırıp Eshab-ı kirama buyurur ki:
(Ey Eshabım, benden sonra ümmetim yetmiş üç fırkaya ayrılacak. Bu orta yolda olan, kalın çizgide bulunanlar, doğrudan Cennete girecektir. Bu yan yoldakiler dalalette olacak, Cehenneme gidecektir.)
Bu yan yollardan çıkanlar bid’at ehli olurlar, ancak Peygamber efendimiz, (Ümmetim) buyurduğu için, Cehennemde ne kadar kalırlarsa kalsınlar, imanla ölürlerse, sonra yine Cennete giderler.
Doğru iman sahibi olmak çok zordur. İslam alimleri, (Ehl-i sünnet itikadı çok kıymetli bir pırlantadır. Allahü teâlâ bu pırlantayı çöplüğe koymaz) buyuruyor. Yani bir müminin kalbi buna müsait değilse, ona iman nasip olmaz. Çünkü iman, âhiretin sigortasıdır. Eğer imanımız varsa, ölürken, kabirde ve mahşerde bazı sıkıntılar olsa bile, eninde sonunda Cennete girilir. Dolayısıyla ne yapıp edip, bu imanı korumaya çalışmalıyız. Büyüklerimiz, (Allahü teâlâ, bir kuluna iman verdiyse ona her şeyi vermiş, iman vermediyse ona hiçbir şey vermemiştir) buyuruyor.
Ahirette en bedbaht insan, hak diye gidecek öbür tarafa, bir de bakacak ki bâtılla uğraşmış, yani Cenab-ı Hakkın razı olmadığı bir yolda bulunmuş, razı olmadığı, sevmediği, beğenmediği bir şekilde amel etmiş, eyvaah ne olacak benim hâlim şimdi diyecek. Hak, ehl-i sünnet itikadı ve gereklerini yapmaktır. Bâtıl, buna uymayanlardır.
Doğru itikad 1 rakamı gibidir. İhlaslı ibadetler sağına konan sıfır rakamı gibidir. Bir sıfır konunca 10, iki sıfır konunca 100 olur. Sağına ne kadar 0 konursa değeri artar. 1 çekilirse hepsi 0 olur. İhlassız, [riya ile] yapılan ameller de, soldaki sıfır gibi yani 1 rakamının soluna konan sıfır gibi değersizdir. Ehl-i sünnet itikadı yoksa ibadetlerinin hiç faydası olmaz, soldaki sıfır gibi değersizdir. İşte bu kadar önemli olduğu için Ubeydullah-i Ahrar hazretleri (Bütün kerametleri bize verseler, fakat itikadımız düzgün değilse, hâlimiz haraptır. Eğer bütün çirkinlikleri verseler itikadımız düzgün ise, hiç üzülmeyiz) buyuruyor.
[Tam ilmihal sahife 102-103] İtikat edilecek şeyler, dinin esâsı, müslümanlığın zarûrî, lazım temeli olduğundan, bunları bildirmek ve öğrenmek herkese lazımdır. Bunları öğrenmek, her insanın birinci vazîfesidir. İman ve ahkam bilgilerini öğrenmiyen ve çocuklarına öğretmiyen, insanlık vazîfesini yapmamış olur. Bunları öğrenmek herkesin hakkıdır. İnsan haklarının birincisidir.
[dinimizislam.com] Peygamber efendimiz sallallahü aleyhi ve sellem, (Benim ümmetim 73 fırkaya bölünecek, bunun 72’si dalalette olacak, Cehenneme gidecek, yalnız biri kurtulacaktır. O da benim sünnetime ve Eshabıma tâbi olandır) buyuruyor. Sünnet, bilindiği gibi Resulullahın bildirdiği yoldur. Cemaatten kasıt da Eshab-ı kiramdır. Sünnet ve cemaat ehli yani Ehl-i sünnet vel-cemaat demek, Resulullahın ve Eshab-ı kiramın gittikleri, itikattaki tek doğru yol demektir. Yani Eshab-ı kiramdan bugüne kadar, tek kurtuluş fırkası Ehl-i sünnet vel cemaat fırkasıdır. Dolayısıyla Resulullah efendimiz, (Sünnetime ve Eshabıma tâbi olanlar kurtulacaktır) buyuruyor.
[Tam ilmihal 23.sahife] Kur’ân-ı kerimden ve hadis-i şeriflerden çıkarılan ilimler içinde, kıymetli ve doğru olan, yalnız (Ehl-i sünnet) âlimlerinin anladıkları ve bildirdikleridir. Ehl-i sünnet âlimleri, bu ilimleri, Eshab-ı kiramdan öğrendi. Bunlar da, Resulullahdan öğrendiler. Her mülhid, her bidat sahibi ve her cahil, tutduğu yolun, Kur’ân-ı kerime ve hadis-i şeriflere uygun olduğunu sanır ve iddia eder. Bu halde, Kur’ân-ı kerimden ve hadis-i şeriflerden çıkarılan her mana, makbûl ve mu’teber değildir.
[dinimizislam.com] İslam alimleri buyurdular ki:
Âhir zaman, Ehl-i sünnet itikadını doğru öğrenip, iman hırsızlarına karşı imanı koruma zamanıdır. Başka şey çalınsa o kadar önemli olmaz; ama Allah korusun, imanı çalınan sonsuz olarak Cehenneme gider. İlmihalini bilmeyen, imanını koruyamaz.
Bir gün Hazret-i Huzeyfe, Resulullah efendimize sordu:
— Yâ Resulallah, acaba Müslümanlar İslamiyet’ten önceki hallerine döner mi?
— Hayır, dönmezler; ama bizden sonra bulanık bir zaman gelir.
— Bulanık ne demektir yâ Resulallah?
— Yani iyiler olur, kötüler olur, âlimler olur, zalimler olur, karışık bir zaman olur. Ondan sonra, daha kötü bir zaman gelir.
— O zaman neler olur ya Resulallah?
— O zaman, dini anlatanların peşine gidenler Cehenneme gidecek.
— Din diye neyi anlatacaklar?
— Kur’an-ı kerimden, hadis-i şeriften bahsederler. Ancak Allah’ın, Resulullahın bildirdiklerini değil, kendi düşüncelerini Allah’ın, peygamberin emri gibi anlatırlar. İşte onların peşinden gidenler felakete uğrayacaktır.
Fudayl bin Iyâd hazretlerinin şöyle buyurduğu nakledilmiştir: "Ehl-i sünnet bir kimseyi görünce, sanki Eshâb-ı kiramdan birini görmüş gibi olurum. Bid'at ehli birini gördüğüm zaman da, münâfıklardan birini görmüş gibi olurum."
İbn-i Abbâs radıyallahü anh: "Bid'atden alıkoyan, sünnete çağıran, Ehl-i sünnetten bir kimseye bakmak ibâdettir" buyurdu.
Abdurrahmân Cevzî (rahmetullahi aleyh) oğluna nasihatinde şöyle buyurmuştur: "Ey oğlum Yûsuf, tâ doğudaki bir kimsenin sünneti seniyyeye uyduğunu duyarsan, ona selâm gönder. Batıdaki bir kimsenin de sünnet-i seniyye üzere olduğunu haber alırsan, ona da selâm gönder. Zira Ehl-i sünnet ve cemâatden az kimse kaldı. İnsanın saâdeti; bir Ehl-i sünnet âlimini tanıması ve ona uymasına bağlıdır.
Eyyûb-i Sahtiyânî: "Ehl-i sünnetten bir kimsenin ölüm haberini söylemen, bir uzvumu kaybetmek gibidir" buyuruyor."
Bir kimse, rüyasında Fahrüddîn hazretlerini gördü. Kendisine dedi ki: "Ey efendim! Bana haber verir misiniz, ölüm nasıl bir şeydir?" Fahrüddîn (rahmetullahi aleyh); "Ölüm ânında, ölüm geldiği zaman onun şiddeti pek fazladır. Fakat (iyi kimseler için) ondan sonra her şey çok kolay, çok hafif ve çok rahattır." Sonra da buyurdu ki: "Ey Abdullah! Namaz! (Sana namazı tavsiye ederim.) Ondan daha efdal hiçbir şey yoktur. Kim ona devam ederse ve Ehl-i sünnet ve cemâat i'tikâdını muhâfaza ederse, burada çok hayırlar ile karşılanır."
İmam-ı Gazali hazretleri de “Kıyamet ve Ahiret” kitabında buyuruyor ki: “Birçok kimsenin, ölürken dili tutulur. Eğer i'tikâdı bozuk olursa, (Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdiklerine uygun olarak inanmadı, bid'at ehline uydu ise), "Rabbim Allah" diyemez. Başka söz söylemeğe başlar. Melekler bir kere vururlar, kabri ateşle dolar. Sonra söner. Birkaç gün sönük olarak durur. Sonra yine kabirde, onun üzerinde ateş hâsıl olur. Kıyâmet kopuncaya kadar, bu hâl devam eder.”
(Sünnî) veyâ (Ehl-i Sünnet) kime denir?
[Namaz kitabı sahife 16]
Akllı olan ve bülûğ çağına giren erkeğin ve kadının birinci vazîfesi, Ehl-i Sünnet âlimlerinin kitâblarında yazdıkları îmân bilgilerini öğrenmek ve bunlara uygun olarak inanmakdır. Kıyâmetde Cehennem azâbından kurtulmak, onların bildirdiklerine inanmağa bağlıdır. Cehennemden kurtulacak olanlar, yalnız bunların yolunda gidenlerdir. Onların yolunda gidenlere (Sünnî) veyâ (Ehl-i Sünnet) denir.
[dinimizislam.com] İmanda, itikadda tek bir mezhep vardır. Bu mezhep Ehl-i sünnet vel-cemaat mezhebidir. Çünkü İslamiyet, bütün insanlara yalnız bir tek imanı ve itikadı emretmektedir.
İmanda parçalanma, gruplara ayrılmak kötüdür, asla caiz değildir. Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Hidayeti [kurtuluş yolunu] öğrendikten sonra, Peygambere uymayıp, müminlerin yolundan ayrılanı, saptığı yola sürükleriz ve çok fena olan Cehenneme atarız.) [Nisa 115]
Bu imanın esaslarını ve nasıl itikad edileceğini, bizzat Peygamber efendimiz aleyhisselam tebliğ etti. İnsanlara, kendilerini ve herşeyi yaratan Allahü teâlâyı haber veren Peygamberimiz, Allahü teâlâya, Onun yarattıklarına ve Onun emir ve yasaklarına imanın nasıl olacağını da bildirdi.
İslam Alimleri Buyuruyor ki;
Dünya, mayın tarlası gibidir, bu mayınlara çarpmadan karşı tarafa geçmek çok zor bir iştir. Ahiret yolculuğunda, bu mayınların yerlerini bilen, bize rehberlik yapacak bir mübarek zat elimizden tutmazsa, bu meşakkatli, tehlikelerle dolu yolculukta yürüyebilmemiz imkânsızdır. Işık olmazsa, göz görmez. İnsan kör gibi olur, yolunu bulamaz, hiçbir yere gidemez. Bunun gibi, eğer Peygamberler gelmeseydi, hiç kimse Allahü teâlâyı tanıyamazdı.
Allahü teâlâ kime ışık nasip ederse, çok şükretmesi gerekir. Behaüddin-i Buhari, İmam-ı Rabbani, Mevlana Halid-i Bağdadi, Seyyid Fehim-i Arvasi hazretleri gibi mübarek zatlar, birer ışıktır.
[Eshab-ı Kiram kitabı 413.sahife] Nasîhatlerin birincisi, Ehl-i sünnet âlimlerinin, kitâblarında bildirdiklerine göre, i’tikâdı düzeltmekdir. Bu âlimler, kitâblarında Eshâb-ı kirâmdan işitdiklerini bildirmişler, kendi kafalarından hiçbirşey yazmamışlardır. Cehennemden kurtulan, yalnız bu âlimlere tâbi’ olanlardır. Allahü teâlâ, o büyük insanların çalışmalarına, bol bol mükâfât versin! Dört mezhebin ictihâd derecesine yükselmiş müctehidlerine ve bunların yetişdirdikleri büyük âlimlere (Ehl-i sünnet) âlimi denir.
[Namaz Kitabı 16.sahife] Bir hadîs-i şerîfde, (Benim ümmetim yetmişüç fırkaya ayrılacakdır. Bunlardan yalnız bir fırka Cehennem azâbından kurtulacak, diğerleri ise helâk olacaklar, Cehenneme gideceklerdir) buyuruldu. Bu yetmişüç fırkadan herbiri, islâmiyyete uyduğunu iddia etmekde ve Cehennemden kurtulacağı bildirilen bir fırkanın, kendi fırkası olduğunu söylemekdedir. Mü’minûn sûresi 54.cü ve Rûm sûresi 32.ci âyet-i kerîmelerinde meâlen: (Her fırka, doğru yolda olduğunu sanarak sevinmekdedir) buyuruldu. Hâlbuki, bu çeşidli fırkalar arasında, kurtulucu olan birinin alâmetini, işâretini, Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem” şöyle bildirmekdedir: (Bu fırkada olanlar, benim ve Eshâbımın gitdiği yolda bulunanlardır). Eshâb-ı kirâmdan birini dahî sevmiyen, Ehl-i Sünnetden ayrılmış olur.
[dinimizislam.com] Doğru yol, Kur’ân-ı kerîmin ve hadîs-i şerîflerin gösterdiği yoldur. Başka yollar, şeytânların yollarıdır. Abdüllah ibni Mes’ûd diyor ki, Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem”, bir doğru çizdi. (Bu, insanı Allahın rızâsına kavuşduran tek doğru yoldur) dedi. Sonra bunun sağına, soluna [balık kılçığı gibi] çizgiler çizip, (Bunlar da, şeytânların yollarıdır. Herbirinde bulunan şeytân, kendine çağırır) buyurdu ve (Bu, doğru olan yolumdur. Buna geliniz!) âyet-i kerîmesini okudu.
Dünyadan herkes ahirete yolculuk yapıyor. Herkes bir vasıtaya binip gidiyor. Bir vasıtaya binmek değil, doğru vasıtaya binmek önemlidir. Yanlış vasıtaya binen, istediği yere değil, vasıtanın gittiği yere gider. Kâbe’ye gitmek için niyet edip Paris’e giden uçağa binen, niyeti halis olsa da Kâbe’ye varamaz.
Allahü teâlâ, doğruyu azıcık merak edene, doğruyu arayana doğru yolu yani hakiki İslamiyet’i nasip edeceğine söz vermiştir. [Ankebut 69, Şûra 13], Allah sözünden dönmez. (Al-i imran 9)
[İslam Ahlakı 29.sahife] (Bid’at i’tikâdı), yanlış, sapık inanmakdır. Îmânın bozuk ve sapık olmasıdır. Müslimânların çoğu, bu kötü hastalığa yakalanmışlardır. His organları ile anlaşılamıyan, hesâb ile ulaşılamıyan şeylerde akl yürütmek ve aklın yanıldığı şeylere inanmak, insanı bu hastalığa sürükler. Her müslimânın (i’tikâdda mezheb)in iki imâmından birine, ya’nî (Mâtürîdî) veyâ (Eş’arî) mezhebine tâbi’ olması lâzımdır. Bu iki imâmdan birini taklîd etmek, insanı bu hastalıkdan kurtarır. Çünki, (Ehl-i sünnet) âlimleri “rahime-hümullahü teâlâ”, aklın ermediği bilgilerde, yalnız Kur’ân-ı kerîme ve hadîs-i şerîflere uymuşlar, akllarını yalnız bu ikisinin ma’nâlarını arayıp bulmakda ve anlamakda kullanmışlardır. Bu ma’nâları, Eshâb-ı kirâmdan, Onlar da, Resûlullahdan öğrenmişler ve öğrendiklerini kitâblarına yazmışlardır.
[dinimizislam.com] Dinimiz nakil dinidir. İman ibadet bilgileri kıyamete kadar aynıdır, değişmez.
[Faideli Bilgiler 44.sahife] İmâm-ı Mâtürîdî ve İmâm-ı Eş'arî, Ehl-i sünnetin i'tikâdda iki imâmıdır. Ehl-i sünnetin reîsi ise, İmâm-ı a'zam Ebû Hanîfe'dir. İmâm-ı a'zam Ebû Hanîfe fıkıh bilgilerini toplayarak, kısımlara, kollara ayırdığı ve usûller, metodlar koyduğu gibi, Resûlullahın (sallallahü aleyhi ve sellem) ve Eshâb-ı kiramın (radıyallahü anhüm) bildirdiği i'tikâd, îmân bilgilerini de topladı. Yüzlerce talebesine bildirdi. Talebesinden, ilm-i kelâm, ya'nî îmân bilgileri mütehassısları yetişti. Bunlardan İmâm-ı a'zamın talebesi olan İmâm-ı Muhammed Şeybânî'nin yetiştirdiği talebelerinden, Ebû Bekr Cürcânî dünyâca meşhûr oldu. Bunun talebesinden olan, Ebû Nâsır-ı Iyâd da, kelâm ilminde Ebû Mensûr-i Mâtürîdî'yi yetiştirdi. İmâm-ı Mâtüridî, İmâm-ı a'zamdan gelen kelâm bilgilerini kitaplara yazdı. Doğru yoldan sapmış olanlarla mücâdele ederek, Ehl-i sünnet i'tikâdını kuvvetlendirdi ve her tarafa yaydı.
İmâm-ı Eş'arî de, İmâm-ı Şafiî'nin talebesi zincirinde bulunmaktadır. Bu iki büyük imâm, Eshâb-ı kiram, Tabiîn ve Tebe-i tabiînin bildirdiği i'tikâd, îmân, bilgilerini açıklamışlar, kısımlara ayırmışlar ve herkesin anlayabileceği bir şekilde anlatmışlardır.
Bu iki imâmın ve hocalarının, amelde dört hak mezheb imâmlarının ve onlara tâbi olanların; îmânda, i'ikâdda tek bir mezhebi vardır. Bu mezheb Ehl-i sünnet vel-cemâat mezhebidir. Çünkü İslâmiyet, bütün insanlara yalnız bir tek îmânı ve i'tikâdı emretmektedir. Bu îmânın esaslarını ve nasıl i'tikâd edileceğini, bizzat Peygamberimiz Muhammed aleyhisselâm tebliğ etmiştir. İnsanlara, kendilerini ve herşeyi yaratan Allahü teâlâyı haber veren Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem), Allahü teâlâya, O'nun yarattıklarına ve O'nun emir ve yasaklarına îmânın nasıl olacağını da bildirmiştir. Muhammed aleyhisselâma ve O'nun bildirdiklerine, temiz, dürüst ve hakîkî bir îmân, ancak O'nun bildirdiğini tam ve hiç şüphesiz kabul edip inanmakla mümkün olur. Bu hususta çok az, kıl kadar da olsa bir ayrılığın, O'ndan ayrılmak olacağı meydandadır. Böyle bir ayrılığa düşenlerin kendilerini haklı çıkarmak için öne sürecekleri dînî, siyâsî, beşerî, içtimâi, fennî vs. gibi sebeblerin hiçbir kıymeti yoktur. Çünkü İslâmiyet her ne sûret ve sebeble olursa olsun, îmânda ve i'tikâdda ayrılığa asla izin vermemekte, yasaklamaktadır.
[Namaz Kitabı 16-17.sahife]
Ehl-i Sünnet İ’tikâdında Olmanın Alâmetleri
Namaz kitabında “Ehl-i Sünnet İ’tikâdında Olmanın Alâmetleri” maddeler halinde şöyle bildirilmiştir:
1-Îmânın altı şartına, ya’nî Allahü teâlânın varlığına ve birliğine, eşi ve benzeri olmadığına, Meleklerine, Kitâblarına, Peygamberlerine, Âhıret hayâtına, hayr ve şerrin, iyilik ve kötülüğün Allahü teâlâ tarafından yaratıldığına inanmalıdır. (Bunlar (Âmentü)de bildirilmişdir.)
2-Allahü teâlânın son kitâbı olan Kur’ân-ı kerîmin, Allahü teâlânın kelâmı olduğuna inanmalıdır.
3-Mü’min, kendi îmânından hiç şübhe etmemelidir.
4-Peygamberimize “sallallahü aleyhi ve sellem” îmân edip, hayâtda iken Onu görmekle şereflenen Eshâb-ı kirâmın hepsini çok sevmelidir. Dört halîfesine, yakın akrabâları olan ehl-i beytine ve muhterem hanımlarından hiçbirine dil uzatmamalıdır.
5-İbâdetleri, îmândan bir parça bilmemelidir. Allahü teâlânın emr ve yasaklarına inanıp, tembellikle yapmayan mü’minleri kâfir bilmemelidir. Harâmlara ehemmiyyet vermeyenlerin, hafîfe alanların, islâmiyyetle alay edenlerin îmânı gider.
6-Ehl-i kıble olduklarını söyleyen, Allahü teâlâya ve Peygamberi Muhammed aleyhisselâma inandım dediği hâlde, yanlış i’tikâtda olanları tekfîr etmemeli, kâfir olduklarını söylememelidir.
7-Açıkca günâh işlediği bilinmeyen her imâmın arkasında namâz kılmalıdır. Bu hükm, cum’a ve bayram namâzlarını kıldıran emîrlere, vâlîlere de şâmildir.
8-Müslimânlar, başındaki âmirlerine, idârecilerine isyân etmemelidir. Hurûc, ya’nî isyân etmek, fitne çıkarmak olur ve çeşidli felâketlere yol açar. Onların hayrlı iş yapmalarına düâ etmeli ve fısk, günâh işlerinden vazgeçmeleri için tatlı dil ile nasîhat etmelidir.
9-Abdest alırken ayakları yıkamak yerine, hiç özr ve zarûret olmasa bile, yaş el ile bir kerre, mest üzerine mesh edilmesi, erkek için de, kadın için de câizdir. Çıplak ayak ve çorap üzerine mesh edilmez.
10-Peygamberimizin “sallallahü aleyhi ve sellem” Mi’râcının, hem rûh ve hem de beden ile olduğuna inanmalıdır. (Mi’râc, bir hâldir, ya’nî rü’yâda olmuşdur) diyenler, Ehl-i sünnetden ayrılmış olur.
Cennetde mü’minler Allahü teâlâyı göreceklerdir. Kıyâmet gününde, Peygamberler ve sâlih, iyi zâtlar şefâ’at edeceklerdir. Kabr süâli vardır. Kabrde azâb, rûh ve bedene olacakdır. Evliyânın kerâmeti hakdır. Kerâmet, Allahın sevgili kullarında meydâna gelen hârikulâde hâller olup, Allahü teâlânın âdeti dışında, ya’nî fizik, kimyâ ve biyoloji kanûnları dışında ikrâm ve ihsân etdiği şeylerdir ve inkâr edilemiyecek kadar çokdur. Kabrde rûhlar, diri kimselerin yapdıklarını ve söylediklerini işitirler. Kur’ân-ı kerîm okumak, sadaka vermek ve hattâ bütün ibâdetlerimizin sevâblarını, ölenlerin rûhlarına göndermek, onlara fâide vermekde, azâblarının hafîfletilmesine veyâ kaldırılmasına sebeb olmakdadır. Bunların hepsine inanmak, Ehl-i Sünnet i’tikâdında olmanın alâmetlerindendir.
[dinimizislam.com] İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
İtikad edilecek şeylerde, bir sarsıntı olursa, kıyamette Cehennemden hiç kurtulmak olmaz. İtikad doğru olup da işlerde [ibadetleri yapmakta, haramlardan kaçmakta] gevşeklik olursa, tevbe ile ve belki tevbesiz de af olabilir. Eğer af olunmazsa, Cehenneme girse bile, sonunda yine kurtulur. İşin aslı, temeli itikadı düzeltmektir. (1/193)
Şimdi kendi görüşlerini, sapıklıklarını din gibi ortaya atanlar çoğaldı. Hadis-i şerifte, (Ümmetim, kötü din görevlilerinden çok zarar görecektir) buyuruldu. (Hakim)
Din cahilleri, tâ ilk asırdan beri, İslamiyet’i yok etmek için çalışıyorlar. Şimdi de, çeşitli adlarla, çeşitli planlarla saldırıyorlar. Cehenneme gidecekleri bildirilmiş olan itikadı bozuk kimseler de müslümanları doğru yoldan ayırmak için, hile ve iftira yapıyorlar. Böylece, İslam düşmanları ile işbirliği yaparak, Ehl-i sünneti yıkmaya uğraşıyorlar. Bu saldırıların öncülüğünü İngilizler yaptı. Bütün kaynaklarını, hazinelerini, silahlı kuvvetlerini, donanmasını, tekniğini, politikacılarını ve yazarlarını bu işte kullandı. Böylece, dünyanın en büyük iki İslam devleti olan Hindistan’daki Gürganiyye ve üç kıta üzerine yayılmış bulunan Osmanlı İslam devletlerini yıktı.
Her yerde İslam’ın değerli kitaplarını yok etti. İslam bilgilerini birçok yerlerden sildi, süpürdü.
İslam alimleri buyuruyor ki;
İyi bil ki, insanı dalâletden, kötü yoldan ilm ve âlimler kurtarır. Rehber olmadan doğru yola kavuşulamaz. Bunun için, ehl-i sünnet âlimlerini ve bunların yazdığı doğru din kitâblarını arayıp, bulmak lâzımdır.
Din bilgileri, ağaçdan armud düşer gibi, insanın kafasına bir yerden gelmez. Bir hakîkî mürşidin sözlerinden ve hâllerinden, hareketlerinden ve ehl-i sünnet âlimlerinin (ilm-i hâl) kitâblarından öğrenilir. Kıyâmet yaklaşınca, hiçbir yerde hakîkî mürşid görülmiyecek, câhil, yalancı, fâsık din adamları çoğalacakdır. Bunlar Allahü teâlânın sevgisini kazanmak için değil, para, mevkı’ ve şöhret kazanmak için çalışacaklar. Zenginlere, makam sâhiblerine yanaşacaklardır. Bu din hırsızlarına aldanmamak, se’âdete kavuşmak için, meşhûr ehl-i sünnet âlimlerinin kitâblarını okumalıdır. Zemânımızda ve her zemân günâhların en zararlısı, din bilgilerini öğrenmeğe mâni’ olmakdır. Zararlı oyunları seyr etmek, din kitâbı okumağa mâni’ oluyor. Gençler, din kitâbı okumayınca, din câhili oluyorlar. Dinsiz ve îmânsız yetişiyorlar. Müslimân ana-babaların, evlâdlarını bu felâketden kurtarmaları lâzımdır.
Kaynaklar: Tam İlmihal Seadet-i Ebediyye, Mektubat-ı şerif, Faideli Bilgiler, Kıyamet ve Ahiret, Namaz kitabı, İslam alimleri ansiklopedisi, dinimizislam.com sitesi